25 Eylül 2008 Perşembe

Masumiyet Müzesi Üzerine I

Orhan Pamuk'un dünyaya baktığı konumu sevmiyorum. Dünyaya bir türk burjuvasının sınırlılıkları malul bir yerden bakıyor demek haksızlık olacaktır belki. Ama televizyona çıkan Orhan Pamuk, kendi romanı üzerine durmandan konuşan Orhan Pamuk, babasının bavulundan söz eden Orhan Pamuk bana geldiği sınıfın dünyayı kendinden başlatan ve bitiren dünya algılamasını hatırlatır.

Ama Orhan Pamuk'un edebiyatı ile özellikle son kitabı Masumiyet Müzesi ile sınıfsal sınırlılıklarını aştığını görüyorum. Bu vesile ile Masumiyet Müzesi üzerine bir kaç söz söylemek istedim.

Kitap bir burjuva gencin rüyası ile başlar. Kitabın kahramanı Kemal güzel seçkin kendi sınıfından bir kızla, bütün sosyetenin onaylacağı bir evlilik yapacaktır ve aynı zamanda yeni "sevişmeye" başladığı güzeller güzeli tezgahtar kız Füsun ile ilişkisini sürecektir. Dünya bir kazan-kazan ilişkisi kurmuştur. Hayat ışıltılı bir balo akşamı gibidir, alabildiğine parıltı ve yüzeysel. "Efsane" yetmişlere götürür bizi. Evlilik öncesi sevişebilen, burjuva gençler... Dünya altüst olurken, İstanbul burjuvasinin gençleri, muhtelemen bugün ülkeyi yönetenler ve muhtemelen Orhan Pamuk'un yaşıtları evlilik öncesi sevişmeyi, müthiş bir radikalizm ve doğulu bir toplumda batılı gibi yaşama olarak görürler. Kitabın ilk bölümünde üzerimize 70'li yıllar zırvalık imgeleri boca edilir. Yerli gazozlar, yeşilçam filimleri, evlerde toplanan çılgın(ya da seksen sonrası terminoloji ile yoz) gençler, avrupai görünme sevdaları filan felan.

Kitabı okuyan birçok insandan "ne kadar da masumduk" o yıllarda lafları duyuyorum bugünlerde. Nasıl bir masumiyetten bahsedildiği pek belli değil ama.

Çocuksu olma anlamında ise masumiyet mi ?Hiç de çocuksu değildi türkiye toplumu o yıllarda. 15-16 haziran'dan başlayan, 1 Mayıslara uzanan, bir direniş geleneği, kritik sektörleri kilitleyecek bir sınıf mücadelesi, grevler itaatsizlikler dalgası yaratmıştı.

Günahsız olma anlamında da masumiyetten de söz konusu değil bence. Kahramanmaraş'tan Bahçelievlere kadar, onlarca katliama doğrudan ya da dolaylı dahli vardı bu toplumun. Devlet ve kontrgerillanın örgütlü çeteleri insanlara saldırıken, durumu sağ sol kavgası, kardeş kavgası gibi laflarla açıklama duyarsızlığına kaptırmıştı kendini. Kandırılmış, korkutulmuş belki ama, masum asla.

Masumiyet Müzesinin kahramanı Kemal de aynı sağ-sol geyiğini tekrarlıyor romanda. "Soğuk savaş" ideolojilerinin etkisinde kalan solcu ve sağcı gençler birbirlerini vuruyordu sokakta diyor.

Romanı buraya kadar zorlanarak ve bu kadar saçma devam edemez diyerek okudum...

Sonra bir yerde kırıldı roman, yön değişitirdi, derinleşti ve benim Orhan Pamuk'un sanatına ve romancılığına olan saygımı ihya etti.

Onu da sonra anlatayım.

Hiç yorum yok: