3 Ekim 2008 Cuma

Masumiyet Müzesi Üzerine II

Masumiyet müzesinin Kemal'in nişan töreninin hemen sonrasında yön değiştirdiğini derinleştiğini anlatının gerçek bir romana dönüşmeye başladığını söylemiştim. Kuşkusuz anlatı okuru adım adım böyle bir değişime hazırlıyor, hiç bir "şey göründüğü kadar basit değildir" der gibi bir tempoda ileriyordu.

Nişan törenin hazırlanması, merak ve heyecanın adım adım artması bana Dostyevskivari bir olay/skandal örgüsüne doğru gidişi hatırlattı. Bilindiği üzere Dostoyevski'nin birçok yapıtında kahramanlarının hepsi için önem taşıyan bir kurguya doğru akar anlatı. Olay bazen bir toplantı, bazen bir düşün bazen de bir mahkeme celsedir. Peki olayın roman kurgusu içersinde önemi nedir? Sadece anlatı temposunu canlı tutmaya mı yarar ? Böyle bir etkisi olduğunu kabul etmek gerekir. Okur olarak roman örgüsü içersinde ilerledikçe kendimizi olaya kaptırırız ve büyük olay/skandal'a doğru sürükleniriz. En az "olay"lı romanlarından biri Yeraltından Notlar'da bile sıkı bir olay/skandal beklentisi vardır. Yeraltı adamı er geç Nevski Bulvar'ına çıkacak ve kendisine yokmuş gibi davranan o meçhul subayın üzerine kararlı bir şekilde yürüyecek, ilk yol veren kesinlikle kendisi olmayacaktır. Romanın tümü neredeyse bu olay/skandalın hazırlığı ile geçer.

Peki romanda olay/skandal sadece anlatı temposu ile ilgili bir yer mi kaplar? Hayır. Ya da en azından Dostoyevski romanı için hayır !

Dostoyevski'nin romanında olay insanların kendilerine dair bütün önbilgilerin sınandığı bir hesap gününe dönüşür. Olay öyle büyük bir ustalıkla kurulur ki, içine aldığı herkesi kendinden başka birşey olmaya zorlar. Kişi kendisi ile örtüşmez hiçbir zaman. Hep başka birşeye dönüşme kendini aşma potansiyeli taşır.

Temeldeki iddia son derece basittir. İnsan kendini varedebilmek için başkalarına muhtaçtır. Başkaları ile ilişkiye, çatışmaya girmeden insandaki insanı görmek mümkün değildir. Hiç birşey bulamadığı bir yerde insan kendini anlamak için aynaya bakar ki o da kendisi ile karşılaşmasıdır bir anlamda.

Masumiyet Müzesinde burjuva genci Kemal'i insan Kemal yapan biri doğrudan ikincisi dolaylı iki olaydan söz etmemiz gerekir. İlk gizli sevgilisi Füsun'u da çağırdığı kendi nişan törenidir. Bu tören ve sonrasında yaşanan olaylar ardından Kemal'in hayatı tamamen yön değiştirir. Füsun'la o ana kadar yürüttüğü ilişkinin aslında her burjuva erkeğin kullanabileceği gayri resmi bir hak gibidir. Burjuva erkekler kendi sınıflarından seçkin bir kadınla hoş evlilikler yaparlar, daha aşağı sınıftan kadınlarla da ilişkiler yürütürler. İşin püf noktası kontroldedir. Erkek kontrolü hiçbir zaman elinden bırakmamalıdır. Zaten Kemal'in babası da benzer bir ilişki yürütmüştür yıllarca.

Ama işte birşey olur, deyim yerinde ise Kemal'in hayatı kayar. Basit bir eşikten geçip hayatını kaydıran kahramanlar Orhan Pamuk'un romanında ara ara rastlanan bir temadır. Hatırlanırsa, Yeni Hayat romanı "Bir Kitap Okudum Hayatım Değişti" cümlesi ile başlar. Ancak Yeni Hayatın kahramanın değişen sadece hayatıdır. Bir dizi tuhaf maceraya dalar okuduğu kitabın etkisi ile. Masumiyet Müzesinde açık ya da örtük, bir çok Yeni Hayat anıştısı vardır. Ama fark şudur ki, Kemal'in sadece "hayatı" değil kendisi de değişmişmeye başlar yavaş yavaş. Önce gizli sevgilisini kaybeder ve bu kaybın acısı bir burjuvaya yakışmayacak kadar uzun taşır içinde. Önceleri nişanlısı tarafından bile belli bir hoşgörü ile karşılanır. Ama acı uzadıkça uzar, uzadıkça koyulaşır. Acı Kemal'in içini dağlamıştır, onu kuru bir dal parçasına çevirmiştir. Artık eşyanın, pırıltının ve şenlikli ilişkilerin dünyasından yani burjuva dünyasında ona yer yoktur.

O da gider. Evet tuhaf bir şekilde başka bir dünyaya, akşamları televizyondan başka bir eğlencesi olmayan insanların dünyasına. Elinde birikmiş üç-beş kuruşu bankerlere kaptıran küçük insanların, yeknesak dünyasına... Gittiği yer daha mı iyidir, bilinmez. Ama kesin olan geldiği yerin artık ona uzak olmasıdır.

Aşk ve özlem, kişiyi insan yapan o en güçlü en eski duygu, Kemal'i de kaplamış ve onu sosyal sınıfının sıradan bir bireyi olmaktan çıkarmış, aşık Kemal, aşkı için herşeyden vazgeçen Kemal, biraz basmakalıp olacak ama, İnsan Kemal yapmıştır. Bence Kemal Orhan Pamuk'un ilk gerçek kahramanıdır...

Kemal'in başına gelen ikinci olay daha dışsal bir olaydır. Hatta şöyle diyebiliriz, yazar bu olayı dışsal tutabilmek için özel çaba harcar. Mesela "merak etmeyin, bu siyasal ayrıntılarla canınızı sıkmayacağım" der. Ama işte olmuştur.Siyasetle ilgili ilgisiz herkesin hayatını karartan 12 Eylül cuntası romanın merkezine yakın bir yere gelmiş yerleşmiştir. Sokağa çıkma yasakları, askerlerin herşeye burnunu sokması, türedi bankerler aracılığı ile insanların küçücük birikimlerinin büyük sermayenin emrine sunulması, yozlaşan çoraklaşan kültürel ortam, tutuculaşan gündelik hayat...
12 Eylül budur. Ne Kemal ne de Pamuk 12 Eylül'ü anlatacağım diye yola çıkmamıştı.Ama zaten 12 Eylül' kimseden izin almadan hayatımızın ortasına oturdu...Roman boyunca Kemal 12 Eylül atmosferini giderek daha yoğun bi şekilde hisstemeye başlar. Bu yüzden Masumiyet Müzesi'nin Orhan Pamuk'un en politik romanı olduğunu idda edeceğim.

Toparlamaya çalışırsak; şunu söylebiliriz. Masumiyet Müzesi Orhan Pamuk'un kendini yazar olarak aştığı ve romanın akışına bıraktığı en iyi romanlarından biridir diyebiliriz.

Hiç yorum yok: